Güçlü Parti Kadın Kolları Genel Başkanı Yeliz Şeviktürk, bazı şehirlerde “karbon ayak izi farkındalığı” adı altında kilolu bireylerin sokakta tartılmasına yönelik iddialara sert tepki gösterdi. Şeviktürk, bu tür uygulamaların yalnızca insan onurunu değil, kadınların kamusal alandaki özgürlüğünü de tehdit ettiğini belirtti.
“NE BİLİMSEL NE ETİK”
Söz konusu uygulamaların ne bilimsel temele ne de etik değerlere dayandığını vurgulayan Şeviktürk, “Kadınlar tarih boyunca bedenleri üzerinden yargılandı. Bugün bu denetim çevreci bir kisveyle meşrulaştırılmak isteniyor. Buna izin vermeyeceğiz,” dedi.
KADINLAR SORUN DEĞİL, ÇÖZÜMÜN PARÇASI
Kadınların sürdürülebilirlik ve çevresel dönüşümde öncü rol oynadığını vurgulayan açıklamada; enerji tasarrufu, geri dönüşüm, sağlıklı gıda tercihleri ve çocuklara doğa sevgisinin kazandırılması gibi katkılar örneklendi.
KADIN KOLLARI’NDAN 3 MADDELİK NET ÇAĞRI
Kamusal alanda bedenlerin ölçülmesi ve utandırılmasına karşı çıkıyoruz.
Sürdürülebilir gelecek için bireyleri değil, sistemleri dönüştürmeye çağırıyoruz.
Kadınlara yönelik beden baskısını yeniden üreten hiçbir uygulamayı kabul etmiyoruz.
“SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK, BEDEN ÖLÇMEKLE DEĞİL; EŞİTLİK SAĞLAMAKLA BAŞLAR”
Kadın Kolları, çevre politikalarının bireylerin bedenlerine değil, karbon salımına neden olan üretim biçimlerine ve tüketim kültürüne odaklanması gerektiğini vurgularken; bu mücadeleyi bir insan hakları meselesi olarak da gördüklerini belirtti.
“BU BİR SAĞLIK ANLAŞMASI DEĞİL, KÜRESEL VESAYET PLANI!” – DSÖ TASLAĞINA TEPKİLER BÜYÜYOR
Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) hazırladığı ve küresel çapta ülkeleri bağlayıcı hale getirmesi planlanan Yeni Küresel Sağlık Anlaşması Taslağı, kamuoyunda ciddi tartışmalara ve tepkilere neden oldu. "Sağlık güvenliği" adı altında hazırlandığı öne sürülen taslağın, ulusların egemenlik haklarını tehdit ettiğine dair uyarılar peş peşe geliyor.
KARAR YETKİSİ DSÖ’YE, UYGULAMA ZORUNLULUĞU ÜLKELERE
Taslak metne göre, DSÖ Başkanı tek başına küresel bir pandemi ilan etme ve tüm ülkeleri bağlayacak tedbirleri devreye alma yetkisine sahip olacak. Bu da yerel salgınların, ulusal otoritelerin inisiyatifi dışında, küresel bir krize dönüştürülmesi riskini beraberinde getiriyor.
HASTALIĞA KİM KARAR VERECEK, TEDAVİYE KİM ONAY VERECEK?
Taslağa yönelik eleştirilerde öne çıkan başlıca maddeler şöyle:
Tüm sağlık verilerinin merkezi sistemler üzerinden DSÖ ile paylaşılması zorunlu hale gelecek.
Zorunlu aşı uygulamaları ve dijital sağlık pasaportları küresel norm haline getirilecek.
Ulusal tedavi rehberlerinin yerini yabancı protokoller alacak.
DSÖ’nün açıklamalarına aykırı görüşler, "yanlış tıbbi bilgi yayma" gerekçesiyle cezai yaptırımlara maruz kalabilecek.
İLAÇ TEKELLERİNE AYRICALIK, DEVLETLERE BAĞIŞ ZORUNLULUĞU
Taslağın maddeleri arasında, pandemi döneminde kullanılacak aşıların %10’unun “bağış” adı altında DSÖ’ye ayrılması da yer alıyor. Eleştirmenlere göre bu madde, ilaç endüstrisine dolaylı kaynak aktarımı anlamına geliyor.
Ayrıca, DSÖ yalnızca sağlık değil; iklim, hayvan hastalıkları, gıda güvenliği gibi alanlarda da karar alma ve bağlayıcı uygulama yetkisi kazanacak. Anlaşmaya uymayan ülkelere ise yaptırımlar öngörülüyor.
“BU ANLAŞMA EGEMENLİK İHLALİDİR!”
Taslağa yönelik kamuoyu açıklamalarında kullanılan en güçlü ifade: “Bu bir sağlık sözleşmesi değil, küresel vesayet planıdır.”
Uzmanlar ve siyasi çevreler, anlaşmanın Türkiye gibi ülkelerin sağlık politikalarını bağımsız yürütme hakkını ortadan kaldıracağına dikkat çekiyor.
“SAĞLIK BAHANESİYLE SESSİZ ESARETİ REDDEDİYORUZ!”
Toplumun farklı kesimlerinden gelen tepkilerde ortak vurgu şu yönde:
“Biz halkın sağlığını savunuruz ama önce halkın özgürlüğünü savunuruz! Bu sessiz işgale, küresel dayatmaya birlikte DUR diyeceğiz!”
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.