Çocuklar Zorbalık Ediyor Değil, Biz Seyrediyoruz
09 Mayıs 2025, Cuma 11:22SAGAPDER Başkanı Prof. Dr. Mehmet Çavaş; bir gerçeği daha yüzümüze tokat gibi çarptı.
Elazığ’da akran zorbalığı ciddi boyutlara ulaşmış durumda. Sayılar ise ürkütücü boyutlarda.
Çocukların yüzde 36’sı küfre uğruyor, yüzde 26’sına lakap takılıyor, yüzde 20’si tehdit ediliyor, yüzde 12’si ise şiddete maruz kalıyor.
Okul çevresi derseniz, orasının da okul içerisinden pek bir farkı yok gibi. Yüzde 23’lük bir kısım ise direk hakarete uğruyor.
Vay beni vay… Vay ki nasıl vay…
Peki bunlar neden oluyor?
Çünkü çocuklar mı kötü?
Tabi ki de Hayır!
Çünkü biz yetişkinler iyi değiliz.
Prof. Dr. Çavaş’ın da dediği gibi, bu çocukları “suçlu” ilan etmek en kolayı olsa gerek. Oysa mesele çok daha derin.
Neticede çocuklar biz yetişkinlerin aynası değil mi? Peki; o aynaya baktığımızda gördüğümüz şey ise bizim ihmallerimizin, ilgisizliğimizin, duyarsızlığımızın bir yansıması değil mi sizce?
Yani mesele sadece okulda değil; evde, sokakta, sosyal medyada, televizyonda ve her yerde.
Aileler yani bizler çocuklarımızı susturarak büyütüyoruz ve sonrasında da neden konuşmuyorlar diye dertleniyoruz.
Öğretmenlerimiz sınıflarda “çözüm odaklı rehberlik” yerine defter tamamlama yarışında.
Emniyet çevrede devriye geziyor ama çocuklar okul çıkışı köşelerde tehdit yiyor.
Sosyal hizmet kurumları mı?
Onlar zaten yeterince personel bulamamaktan şikâyetçi.
Medya deseniz, bir yandan kamu spotu yayınlıyor, öbür yandan dizilerle şiddeti meşrulaştırıyor.
Velhasıl, herkes “bir şey yapılmalı” diyor ama kimse gerçekten bir şey yapmıyor.
Peki neden?
Çünkü akran zorbalığı, görünmeyen ama en derin yaraları açan bir sorun. Fiziksel şiddetin izi geçiyor da, dışlanmanın, lakap takmanın, iftiraya uğramanın izi geçmiyor. “Eşyamı kırdılar” diyen çocuğun eşyasını yenileyebilirsiniz, ama “itildim, kakıldım, dışlandım” diyen çocuğun özgüvenini nasıl tamir edeceksiniz?
Sıfır tolerans politikası mı?
Elbette gerekli. Ama sıfır sorumlulukla da hiçbir şey olmaz diyoruz.
Şimdi soralım bakalım;
Okullarımızda rehberlik servisleri ne kadar aktifler?
Okul yöneticilerimiz zorbalık vakalarında ne kadar şeffaflar?
Aileler yani bizler çocuklarımızın sosyal medya hesaplarını ne kadar takip edebiliyoruz?
Öğretmenlerimiz zorbalığı fark ettiklerinde kaç saniye içerisinde tepki verebiliyorlar?
Bir de şu soru var aslında yeri gelmişken soralım.
Akran zorbalığına uğrayan çocuğumuzun şikâyetini kim, ne kadar ciddiye alıyor?
Prof. Dr. Çavaş’ın tespiti şu açıdan da çok önemli bence.
Bu iş; bir kişinin ya da tek bir kurumun sırtına yüklenmemeli. Milli Eğitim, Aile Bakanlığı, Emniyet, Jandarma, üniversiteler, STK’lar, medya... Hepsi işin içinde olmalı. Ama asıl içinde olması gereken ise çocuklarımızın “hayatına” dokunabilen biz yetişkinler olmalıyız. Çocuklarımızı koruyalım derken onları suçlamayı bir kenara bırakmalıyız. Çünkü çocuklar kötü doğmaz, kötüleştirilir.
Ve bu, bizim eserimizdir.
Eserimizle gurur duymuyoruz değil mi?
Saygılarımla…
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum