Gastronomi Masada Başlar
10 Temmuz 2025, Perşembe 12:38Dün, Elazığ’da 22-24 Ağustos 2025 tarihleri arasında 7’ncisi düzenlenecek olan Elazığ Gastronomi Festivali öncesinde düzenlenen basın toplantısına katılma fırsatım oldu. Şunu gönül rahatlığıyla söylemeliyim ki, böyle bir etkinlik öncesinde sektör temsilcileriyle bir araya gelmek, festivale dair fikir edinmek açısından oldukça değerliydi.
Elazığ Lokantacılar ve Tatlıcılar Esnaf Odası Başkanı Zülfü Tarhan’a hem nazik daveti hem de ev sahipliği için içtenlikle teşekkür ederim. Sağ olsun, Elazığ mutfağının zenginliğini anlattı, kültürel derinliğini vurguladı, coğrafyasının lezzetle harmanlandığını ifade etti. Ama işin enteresan tarafı şu: Bütün bu anlatımların gölgesinde kalan şey, aslında en çok ön planda olması gerekenlerdi…
Düşünsenize, Elazığ gastronomisinden bahsediyoruz ama masada meşhur Ağın leblebisi yok. Çokça övülen Elazığ badem şekeri de ortalarda görünmüyor. Onların yerine karışık kuruyemiş tabağı servis edilmiş içerisinde Giresun fındığı bile var ama Ağın Leblebisi yok. Açıkçası bu detay beni oldukça şaşırttı. Hele ki “mutfağımız tanıtılamıyor” serzenişlerinin yükseldiği bir toplantıda, bu tür simgesel tatların eksikliği ciddi bir tezat oluşturuyor.
Devam edelim… Peynirli ekmek yok ama kurabiye ve pasta tabakları dolup taşıyor. Meyve tabağında da Elazığ’a özgü üzüm, vişne gibi meyveleri görmek isterdim ama onlar da yerini bulamamış. Hâl böyle olunca insan ister istemez düşünüyor: Gastronomi dediğimiz şey sadece sözle mi olur, yoksa önce sofraya mı yansımalı?
Bir başka dikkatimi çeken husus ise Sayın Başkan’ın Elazığ mutfağını överken, başka şehirlerin mutfaklarını yeri geldiğinde eleştirmesiydi. Bence bu, pek hoş bir yaklaşım değil. Çünkü Diyarbakır, Gaziantep, Şanlıurfa, Mardin, Kayseri gibi bir çok şehir bu ülkenin gastronomi hazineleri. Birini yüceltmek, diğerini küçümsemekle olmaz. Türkiye mutfağı, tüm şehirleriyle bir bütün. Eğer biri yükselirken bir diğeri eleştiriliyorsa, o terazide bir ayar sorunu var demektir.
Elazığ mutfağının dünyaya açılmasını istiyorsak –ki bence kesinlikle bunu hak ediyor– öncelikle Elazığ halkına kendi mutfağını tanıtmakla başlamalıyız. Çünkü bir lezzetin en güçlü savunucusu, onu yaşatan insanlardır.
Sonuç olarak; mutfak zenginliğini konuşmak güzel ama onu yaşatmak daha da güzel. Gastronomi sadece konuşarak değil, masaya yansıyan özle, özenle ve özgünlükle olur. Umarım Elazığ bu potansiyelini, gelecek festivallerde sofralara da yansıtmayı başarır.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum