Elazığ
19 Haziran, 2025, Perşembe
  • DOLAR
    39.56
  • EURO
    45.55
  • ALTIN
    4288.6
  • BIST
    9.194
  • BTC
    104837.45$

“Gazetecinin Kalemi Kırılır mı?” Bu dava, sadece Zülfü Bal’ın değil!

19 Haziran 2025, Perşembe 10:26

Elazığ Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fahrettin Göktaş’ın şikâyetiyle, meslektaşımız, gazeteci Zülfü Bal hakkında açılan dava, Türkiye’de basın özgürlüğü ile yargının bağımsızlığına ilişkin çok önemli soruları gündeme getiriyor. Bal, FETÖ’ye karşı yaptığı sert çıkışları ve rektörlük makamındaki isimlere yönelttiği eleştirilerle hedef haline gelmiş gibi görünüyor.

Peki, bir gazeteciye bu şekilde dava açılması, sadece hukuki mi yoksa aynı zamanda siyasi ve etik bir baskı mı?

Zülfü Bal’ın ifadeleri, evet, sert.

“FETÖ’cüye destek verenlerin başına GÖKten TAŞ yağsın” gibi söylemler, mecaz dahi olsa kamuoyunda tepki uyandırabilecek kadar güçlü. Bu tür ifadelerin kamusal figürler hakkında dikkatli kullanılmasında fayda var. Çünkü gazetecilikte kelimeler sadece ifade değil, aynı zamanda sorumluluktur.

Ancak burada temel mesele, bu söylemin bir "hakaret" olup olmadığı.

İddianamede savcılık, Bal’ın ifadelerinin olgusal temele dayanmadığını ve kişilik haklarına saldırı içerdiğini ileri sürüyor. Oysa Bal, açıklamalarında haberlerinin belgeli olduğunu, Rektör Göktaş hakkında çıkan iddiaların yargı belgelerine dayandığını ve bunları kamuoyuna aktardığını söylüyor.

Bu, gazetecilik görev tanımının tam merkezidir.

Bal’ın en çarpıcı savunması ise “FETÖ’yü övseydim yargılanmazdım” söylemi.

Bu cümle, bir sistem sorgusunu da beraberinde getiriyor.

Eğer Bal, gerçekten de FETÖ’yü övseydi, hakkında soruşturma açılmayacak mıydı?

Bu soru, sadece bir kişisel serzeniş değil, Türkiye’nin adalet sisteminin tarafsızlığına yönelik bir uyarıdır.

Basın özgürlüğü, sadece hoşumuza giden fikirler için değil, rahatsız edici olanları da kapsar. Gazeteci kamu gücünü elinde bulunduranları eleştirirken, nezaket kuralları içinde kalmalı, evet. Ama eleştirinin dozu, gerçeklere dayanıyorsa, bu eleştiriden dolayı yargılanması değil, dinlenmesi gerekir.

Bal’ın rektör Göktaş’ın kardeşinin Yargıtay’da görevli olduğunu hatırlatması, doğrudan bir suçlama değil ama bir kuşkunun ifadesidir. Bu tür yakın akrabalıklar, adil yargılama sürecine gölge düşürür. Ne yazık ki Türkiye’de bu tür bağlantılar, halkın adalete olan güvenini aşındırmaktadır.

Bal’ın bir başka iddiası da, hakim tarafından savunmasını tamamlamadan duruşma salonundan çıkarıldığı yönünde. Eğer doğruysa, bu durum sadece Bal’a değil, hepimize yapılmış bir haksızlıktır. Yargılamanın özü savunma hakkıdır. Zaman baskısı bahanesiyle bir sanığın ağzını kapatmak, adalet değil, aceleciliktir.

Gazetecilik, iktidar karşısında halkın sesi olma sanatıdır. Zülfü Bal, bunu yerine getirmeye çalışırken hedef haline gelmiş gibi görünüyor. Elbette üslup meselesi tartışılabilir ama tartışılmaması gereken bir şey varsa, o da gazetecilerin susturulamayacağı gerçeğidir.

Bu dava, sadece Zülfü Bal’ın değil, bu ülkede gerçekleri yazmaya çalışan tüm gazetecilerin davasıdır. Eleştirilerimize rağmen, gazetecinin hakkını savunmak, demokrasinin gereğidir.

Saygılarımla…

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum