Eyyy Elazığ İl Tarım ve Orman Müdürlüğü: “Devletin yapamadığını halk yapınca suç mu oluyor?”
15 Haziran 2025, Pazar 11:15Elazığ’da bir kadının çabası, Türkiye’de hem hukukun hem vicdanın hem de bürokrasinin aynasına dönüştü. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı çalışanı, hayvan hakları savunucusu Tuğba Hazar, sokak hayvanlarını itlafla tehdit eden bir yasa tasarısına karşı bireysel olarak direndi. Eşinin memleketi Elazığ’da özel bir mülk kiralayıp 38 köpeğe bakım sağlamaya başladı. Ne var ki, bu insani girişimin ödülü bir teşekkür değil, 105 bin TL idari para cezası oldu.
Elazığ İl Tarım ve Orman Müdürlüğü, 5996 sayılı yasa kapsamında “usulsüz barınak kurmak” suçlamasıyla ceza kesti. Gerekçeleri arasında, hayvanların izinsiz şekilde barındırılması, sağlık kayıtlarının eksikliği ve çevre sağlığına olası etkiler vardı.
Evet, yasa var.
Ve evet, bu yasa bir çerçeve çiziyor.
Ancak çerçeveye baktığımızda, onun içine neyin sığdırıldığı da önemlidir.
Hukuk, yorum işidir.
Aynı yasa, bir işletme sahibine de uygulanır; gönüllü bireysel bir bakımevine de.
Lakin vicdan burada devreye girer.
Hazar’ın hayvanlar için harcadığı para cebinden çıkıyor. Herhangi bir kazanç yok, reklam yok, müşteri yok. Sahipli, çipli köpekler bakılıyor. Peki bu durumda, devletin asli görevini yerine getirmediği bir konuda, boşluğu dolduran bir bireye ceza kesmek ne kadar hakkaniyetlidir?
İşte burada vicdan tokadı devreye giriyor.
Devletin yıllardır çözüm bulamadığı sokak hayvanları meselesine bireyler el atınca, bürokrasi hemen cezayı yapıştırıyor. Bu durum, “Devletin yapamadığını halk yapınca suç mu oluyor?” sorusunu gündeme getiriyor.
Tuğba Hazar, kamu çalışanı. Yani zaten bu ülkenin sisteminin bir parçası. Sistemin bir eksiğini tamamladığı için sistemin başka bir kolu tarafından cezalandırılıyor.
Bu absürtlük, Kafka’nın kaleminden çıkma değilse nedir?
Elbette tek taraflı bakmamak gerek. Tarım ve Orman Müdürlüğü de haklı olarak şunu diyebilir. “Hayvan bakımı, sağlık ve çevre açısından belli standartlar gerektirir. Herkes keyfine göre barınak kurarsa, bu hem hayvanlar hem insanlar için sorun olur.”
Doğru.
Ancak bu noktada ‘niyet’ ve ‘ölçü’ devreye girmeli.
Müdürlük, Tuğba Hazar’ın faaliyetini önce yerinde inceleyip uyarı verebilir, eksikler varsa süre tanıyabilirdi. Oysa doğrudan “hayvan başına ceza” mantığıyla 105 bin TL gibi yüksek bir cezaya gidilmiş.
Bu yaklaşım, caydırıcılık değil yıldırıcılıktır.
Bu olay, bize şu soruyu tekrar tekrar sorduruyor.
Türkiye’de iyi niyetli bireysel girişimler ödüllendiriliyor mu, yoksa cezalandırılıyor mu?
Eğer devlet hayvanları itlafla tehdit eden bir yasa hazırlarken, onları kurtarmaya çalışanları cezalandırıyorsa… O zaman bu ülkenin vicdan terazisinde ciddi bir ayar sorunu var demektir.
Tuğba Hazar’ın yaptığı bir işletmecilik değil, bir insanlık göreviydi. Bu görev cezayla değil, destekle karşılanmalıydı.
Ve bu yazının sonunda hepimizin kendine sorması gereken soru şu olmalı bence.
Bir gün sokakta aç ve hasta bir köpek gördüğümüzde… Onu korumaya kalkarsak, biz de ceza mı yeriz?
Saygılarımla…
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum