“Giden Gider, Kalan Sağlar Bizimdir (mi?)”
15 Temmuz 2025, Salı 12:30Türkiye İstatistik Kurumu açıkladı, Elazığ 2024’te 20 bin 35 kişi almış, 23 bin 315 kişi göndermiş. Yani şehir resmen “iç göç” değil, “iç çekiş” yaşıyor. Memleket göçüyor, biz hâlâ “İyi ya, Malatya’dan beter değiliz” diye avutuyoruz kendimizi.
Şimdi oturup bakalım, bu insanlar neden gidiyor?
Hani yol olur, kader olur, ekmek davası olur anlarız ama bu kadarı da fazla be hacı!
İş için giden 1.813 kişi var.
Bunu okuyunca insan ister istemez soruyor: Bu şehirde iş mi yok, işveren mi yok, iş beğenen mi yok? İşin şakası yok, çalışacak adam da kaçıyor, çalıştıracak sistem de.
Elazığ’da iş bulmak için üç şeye ihtiyaç var.
Torpil, dua ve sabır.
Ama üçünü aynı anda bulmak mümkün mü?
Pek değil.
Yani diyorlar ki “İşimiz gücümüz Elazığ dışında.”
Kimse “Elazığ’da hayatımı kurarım” demiyor.
İş kurmak mı?
O zaten kuruntu olmuş.
Eğitim için giden 3 bin 940 kişi...
Üniversite şehriyiz ya güya! Ama genç “Beni bu şehirde bilgi değil, bıkkınlık bekliyor” deyip arkasına bile bakmadan gidiyor. Gelen öğrenci ilk yıl kebaba, ikinci yıl da merkeze “meh” diyor, üçüncü yıl kaçacak okul bakıyor zaten. Yani öğrencinin de “Bu şehirde ilim değil, dilim bile ilerlemiyor” dediği bir yer olmuşuz.
Demek ki üniversite var ama cazibe yok.
Cazibe merkezi değil, cezbeye gelmiş gibi herkes nereye kaçacağını şaşırmış!
Daha iyi yaşam koşulları için giden 3 bin 287 kişi varmış.
Yani bu millet “Elazığ yaşanacak yer değil” demiş. Ne ev fiyatı adam gibi, ne sokak huzuru. Kira desen uçmuş, trafik desen yok ama yine de sıkıntılı. Bir şehirde yaşamak değil, idare etmek hâline gelmiş.
2 bin 361 kişi “Tayinim çıktı, haydi eyvallah” demiş.
Hadi buna bir şey diyemeyiz, memur milleti, emir kuludur…
Ama bu kadar tayin varsa, demek ki burada durmak istemeyen epey kişi var.
Koca şehir “atama bekleyenler kulübü” gibi çalışıyor.
Demek ki Elazığ’a atanmak “idare et” ama kalıcı olma kafasında bir şey. Memur geliyor, üç yıl sayıyor, sonra ilk fırsatta bastırıp gidiyor. Resmen “Elazığ’da çalıştım ama yaşamadım” tayfası…
Ve en trajik rakam!
4 bin 208 kişi “birine bağımlı” göç etmiş.
Kimi karısıyla gitmiş, kimi annesinin peşine düşmüş, kimi de “artık burada yalnız başıma çekilmiyor” demiş. Yani “Ben gitmek istemedim ama kaynım çağırdı, baldız yolluk yolladı” tayfası…
Bazısı eşiyle, bazısı “Anam hasta” diye, bazısı da memlekete özlemle dönmüş.
Gurbette değiliz ama “Kendi memleketinde gurbet yaşamak” tam olarak bu işte.
Memleket dediğin insanı sarar, burada insan kendi kendini sarmalıyor.
Emeklilik bahanesiyle giden 77 kişi var ya, işte o çok düşündürücü.
Hani insan memleketine dönerdi, şimdi emekli olan “daha fazla kalamam burada” diyorsa, demek ki Elazığ yaşlıya da gence de hayal satmıyor. Bu şehirde genç “kaçmam lazım” diyor, yaşlı da “kalırsam göçerim” diyor. Ortada kalan sadece “neden kimse kalmıyor” diye bakanlar.
Düşünün, insan emekli olunca memleketine döner değil mi?
Bizde tam tersi…
Emekli olan kaçıyor.
Çünkü emekli maaşı burada ancak iki soba borusu alıyor!
689 kişi ev almış, ev almış, ama başka şehirden.
Burada alınacak ev yokmuş gibi...
Ya da alınca içinde yaşanacak bir şehir kalmıyor belki de.
Demek ki Elazığ’da ev alan yok, ev satan çok.
146 kişi sağlık için gitmiş.
Demek ki burada doktordan çok dua geçerli.
“Git Elazığ’da yaşa ama hastalanma” diye tembih edenler olmuşsa şaşırmam.
Yani sağlık sistemi biraz “şifayı dışarda bulursun” kafasında galiba…
Ve geldik o 1.653 kişiye…
Göç nedeni bilinmeyenler.
Giderken “ben bu şehri anlatamam, siz anlayın” demişler.
Ne desinler yani?
“Karnım doyuyor ama ruhum aç” mı?
“Sokakta gezebiliyorum ama mutlu değilim” mi?
Belki de en doğru göç nedeni bu.
Sessiz bir veda.
Peki gelenler?
20 bin kişi gelmiş.
Nereden, niye, nasıl?
Cevap net değil.
Belki depremden kaçıp sığınılan yer, belki kira az diye seçilen bir durak. Ama gönüllü gelen kaç kişi, kalmak isteyen kaç kişi, orasını Allah bilir.
Bu işin mizahı da var, dramı da. Ama en acı tarafı şu!
Elazığ kendi insanını tutamıyor. Şehir insanını doyurmuyor, o yüzden her sokak ayrı bir vedalaşma yeri. Her otogar bileti, bir “bari şansımı başka yerde deneyeyim” cümlesi.
Biz hâlâ vali değişince düzelir sanıyoruz.
Belediye başkanını suçluyoruz, hükümete laf atıyoruz, gençlere kızıyoruz…
Ama kimse dönüp “Acaba biz nerede kaybettik bu şehri?” demiyor.
Elazığ bir yandan göç alıyor, bir yandan göç veriyor ama en çok da umut kaybediyor.
Ve işte en büyük göç bu!
Umudun başka şehre taşınması.
Bu tablo aslında bir şehir özeti.
Elazığ, gidenin çok, kalanın umutla direndiği bir şehir.
Üretimin yerini tüketimin, umudun yerini “idare edelim bari” nin aldığı bir şehir.
Şehir göç veriyor ama sorun göçte değil, gidişe neden olanda.
Gidenler Elazığ’dan mı kaçıyor, yoksa biz onları tutacak hiçbir şey mi sunamıyoruz?
Bir şehir sadece nüfusla değil, umutla yaşar.
Elazığ'da kalanlara sabır, gidenlere selamet, geri dönmek isteyenlere ise güzel bir sebep lazım…
Ama önce şehirde kalanlara biraz vizyon, biraz da dürüstlük lazım.
Hadi şimdi çaylar tazelensin, belki içinde biraz cesaret, biraz da samimiyet çıkar.
Yoksa bu şehir çay gibi… Kaynıyor ama kimse dem tutmuyor.
Yoksa bu göç değil, ağır ağır yaşanan bir “topluca terk edilmişlik” hikâyesi…
Saygılarımla…
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum