Elazığ
05 Mayıs, 2024, Pazar
  • DOLAR
    32.34
  • EURO
    34.87
  • ALTIN
    2393.5
  • BIST
    10276.88
  • BTC
    63930.133$

MURAD

21 Ağustos 2023, Pazartesi 13:31

 

        Siyah kirpiklerin içinde kahve kokular…

        Güzel seslerin içinde en hoyrat, en ağıt, en barak haykırışlar…

        Hoşça kal ne zor ifadedir; çabanı kırdılarsa, yanlışı seçtilerse, hakkı tutup kaldırmadıysa, muradından, hayallerinden vazgeçmek, vazgeçirilmek…

     İnsan çocuğunu nasıl sever, onu evladı olan bilir. Hani tırnakları uzar oturtur kesersin, hani ağlar başını okşarsın, acıkır karnını doyurursun… Murad evlattır, murad ciğerin köşesi, murad bağlamanın en acıklı nağmesi, murad yolların gece bekçisi… İşte murad dediğin ananın yavrusu, atın tayı, kuşun kanadıdır. O yüzden murada hoşça kal demek ne zor ifadedir.

     Murad almak; kabeye el sürmek gibi, peygamberin eliyle su içtiği yerden su içmek gibidir. Murad etmek; cenneti görmek gibi, en sevdiğin meyveyi dalından yemek gibi, kavurucu çölde su gibi…

     Muradın iki yönü vardır; biri ne kadar güzelse diğeri o kadar çirkin, biri ne kadar mertse diğeri o kadar namert. Biri ne kadar haksızsa diğeri o kadar haklı. İki muradı vardır insanın; iki yanındaki melek gibi, biri iyiliği yazan, diğeri hep kötülükten, haksızlıktan yana…

     Murad, rüyadır, murad hayal kırıklığıdır. Vazgeçişin aslı, inanışın tükenişi, yalanın dibidir murad. Hani bir rüya görürsün, bazen mutlu uyanır bazen de kâbusa döner uyanışın ya… Mutlu uyuyup, mutsuz uyanmanın adıdır o.

    Murad ayrılığın adı, ahımın en zor yanı…

    Tabibin saramadığı yaralar vardır. Hasta derdinin dermanını ister, sen elleme yaramı der, bana derdimin dermanını getir diye haykırır. Bu hoşça kal dermanından da vazgeçiştir.

    Yazıyorum, gözyaşları akıyor, yanaklar dere yatağı, Gülay söylüyor:

“Tutup elim kollarımı bağlatma gelem gelem, ağlatma gelem gelem

Yarama boşa merhem sürme kar etmez gelem gelem…

Bir de sen çektirme yeter, sevdan bende yanar tüter

Cehennem narından beter, dağlatma gelem gelem…”

    Sigarayı hiç sevmem, çok kez yakmalık dertsin sen. Hüznü hiç sevmem, çoğu kez gülüşümün ağlayışa dönüşüsün sen. Bir badem ağacının atında ciğerlerimi dolduran nefesimdin sen, Sebebine yandığım, sevip ayrı kaldığım, yollarına baktığımdın sen…

    El bize ne karışırdı, seven küser barışırdı, biraz huysuzdum ama yar buna da alışırdı. Yorgun da deli gönül yorgun, gönül bir soysuza vurgun, böyle olduğunu bilseydim sever miydim dediğim… Murad…

   Oyalı yazma başımda, yüzüm annen simasında…“Aykırı yollarına da boylarına maşallah, bizim evde gelin yok da sen olursun inşallah” dediğin, hoşça kal demek ne zor söz imiş.

  Sen doğduğunda, baban uzaktaydı, bu yüzden adın Murad oldu, sen onun muradıydın belki de. Öyle bir isim oldu ki o, benliğinden çıkıp bir rüzgâra dönüştü. Estiği yeri deviren, soğuk, duygusuz, zalimlerin ötesi bir rüzgâr…

   Hoşça kal ne zor söz, bir yanı sevmek bir yanı zulüm olan insana. Med - cezir kadar çelişkili, kalmak ya da gitmek arasında kalana.

  Hani dedin ya, ey yar:

“Keşke bir gece vakti gelsen gözlerimden öpsen desen ki; çok yoruldun uyu artık ben buradayım.”

Ben geldim sen yoktun!

   Siyah sürmeler içinde kahve kokular…

Hoşça kal demek ne zordur sevene, hayallerinden vazgeçene, gerçeği görüp mecbur kalana.

Çiçek açmış badem ağaçları şahittir, gidip o ağacın altında oturuşuma…

Çocuğum, gözyaşım, haykırışım… Haksızlık ettin. Sen yine de murad al. İnsan yavrusuna kıymaz, kıyamaz. Sen hoşça kal.

 

 

 

 

 

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.