Pazar Filesiyle Zam Kovalama Sanatçıları Tereyağını Rüyada Görse, Sabah Kalkıp Dua Edecek Hâlde
11 Temmuz 2025, Cuma 13:21Temmuz sıcağı bastı mıydı, bizim emeklinin de içi tutuşur.
“Bu sene acaba ne kadar zam gelecek?” diye beklerken, zam geldi ama emeklinin yüzü gülmedi.
Hani derler ya, “Dağ fare doğurdu”, bu sefer fare bile doğmadı; dağ inledi, cebimiz yine boş kaldı.
Hükümet açıkladı!
En düşük emekli maaşı 16.881 TL.
Hemen televizyonlar, gazeteler, haber siteleri hep bir ağızdan “Müjde!” yazdı, “Tarihi artış!” dedi.
Ee, iyi güzel de; hangi tarih bu, hangi müjde?
Çünkü bu maaş, ancak ay sonunu görmek isteyen emeklinin gözünde “ay başı hayal” olarak kalıyor.
Sokağa indik, emeklinin nabzını tuttuk.
“Bu maaşla ne yapıyorsunuz?” dedik.
“Ne yapmıyoruz ki?” dediler.
Birisi elektrik-su-faturayı saydı, biri torununa alamadığı dondurmayı...
“Et yemedim, domatesin yüzüne hasret kaldım” diyeni mi dersin, “Kiralık ev ararken kalp krizi geçirdim” diyeni mi...
Kimse ne yiyor ne içiyor, ama herkes bir şekilde hayatta kalmaya çalışıyor. Belli ki artık emeklilik, tatil köylerinde torun sevmek değil; pazar filesiyle zam kovalama sanatı olmuş.
Bir amca var, çay ocağında karşılaştık. “Zam dedikleri şey, bana ancak bir tabak kuru fasulye eder,” dedi. “O da etli değil ha, sade!” Dedim ki, “Ya pirinç pilavı?” “Unut onu,” dedi, “pirinç dolarla mı satılıyor ne! Hele tereyağı... O lüks, onu ancak televizyonda görebiliyoruz.” Tereyağını rüyada görse, sabah kalkıp dua edecek hâlde insanlar.
Ama sonra bir başka ses yükseliyor sokakta.
Bir işveren...
“Ben işçi bulamıyorum,” diyor.
“Emekliler çocuklarını da çalıştırmıyor. Herkes rahatına düşkün.”
Haklılık payı var mı?
Var.
Ama sen bir düşün bir hele!
O çocuk o maaşla işe girse, servis yok, yemek kartı yok, sigorta yatmıyor. Gün boyu çalış, eve dönünce hâl kalmasın, bir de üstüne “ev geçindiremiyor” damgası ye. Emekli olmuş babasına tekrar yük ol... O da diyor ki; “Açım ama çocuğumu da harcatmam!”
Öyle ya, bizim toplumda hâlâ “çocuk okutmak”, “çocuk çalıştırmamak” bir onur meselesi.
Ama ne onur kaldı ne gurur...
Markete giren herkes yüzünü indiriyor, kasada göz teması kurmaktan kaçınıyor. Çünkü alınan beş kalem ürün, maaşın üçte biri ediyor.
Zam güzel ama zamla birlikte gelen gerçeklik daha da tokat gibi.
%16,65 artışla gelen maaş, %100 artmış kira karşısında “ben buradayım” diyemiyor.
Gıda fiyatları da aynı şekilde, artık etin yanında çarliston biber bile hayal oldu.
Emekli torununu gezmeye götüremiyor, o zaten bayram harçlığı yerine “fatura parası” istiyor.
Halkın arasındaki çelişki ise trajikomik.
Hem zam isteniyor hem çalışmak istemiyor kimse.
“Herkes rahat istiyor ama kimse çalışmak istemiyor,” diyenlerin sayısı da az değil.
Yani herkes haklı ama kimse memnun değil.
Emekli maaşı alan mutsuz, işveren işçi bulamıyor, genç iş beğenmiyor, yaşlı eski günlerini özlüyor.
Bir nevi “herkes birbirine küs, ama mecburen aynı sofradayız.”
İronik olan da şu.
Televizyonda bir bakıyorsun, biri çıkmış “bu maaş çok iyi” diyor. Hani hiç geçinmemiş gibi... “Market fiyatları abartılıyor” diyor, “her şey var pazarda.” O pazarın yerini sorsan bilmez belki. Çünkü oralara uğrayanın yüzündeki ter, cebindeki boşlukla beraber akıyor.
Şimdi soruyorum!
Bu ülkenin emeklisi sabah çayını içerken keyif yapmayı mı hak ediyor, yoksa elektrik faturasını düşünmekten çayı soğutmayı mı?
Birileri hâlâ “Ekonomi iyiye gidiyor” diyor.
Olabilir.
Belki rakamlara göre öyle.
Ama rakamlarla doyan yok.
Karnı doymayan insan, kafası çalışan insandır.
O yüzden herkes sokakta, herkes hesap peşinde.
Kimse öyle maaş bordrosuna bakıp mutlu olmuyor artık.
Ama itiraf edeyim, şu yaşta hâlâ “maaş gününü” iple çeken amcalar, “bugün ne pişirsem” diye hesap yapan teyzeler bu ülkenin yüz akıdır.
Onlar hâlâ ülkeye küfretmeden yaşıyorsa, hâlâ bir umut taşıyorsa, demek ki bu halkın sabrı sınırsızmış.
Ya da alışmış aç yaşamaya...
Bu daha da acı.
Çünkü artık zam değil, insan gibi bir hayat lazım bu millete.
Gerisi laf-ı güzaf.
Saygılarımla…
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum